20100731

nil by mouth

NIL BY MOUTH -
Açık kalan mikrofonlar yeraltını iftiharla duyurur. Tabanları yağlayan huzur, hüznün altına kalın imzasını atar darmadağın. Mürekkebi dağılmayagörsün gölgesi değişir alın yazısının. Deliklerinden çıkarılan toplar ortada toplanır, gelişi güzel gerili çuhasında masanın, sonsuz bir pike çekilir kadere. Uzun kenar, kısa kenar, sonra yine uzun kenar... ve sayı! Kim kime ne diye çarptığına bakmadan tabela yerinden oynar ve skoru bilene galibiyet sözü verilir, imtiyazsız...

20100730

el otro

EL OTRO -
Yanından geçen kadınla, az önce kalktığın yere oturan kadının birbirinden farkı olması için adlarını bilmen gerekir. Elini sıktığında, ilk tanışmada, isimle başlar... dudadığını ısırdığında, ilk öpüşmede, tenle biter. Her temas yalanı besler ve uzağı görememek bir göz hastalığı değildir çoğu zaman. Güzel çerçeveler sunar sana yeni hayatlar, ama gözlükle görmek çoğu adama yakışmaz elbet.

los bastardos

LOS BASTARDOS -
Hazır kıta açlık, şiddet doğurur. Bire bir verirken insanın doğarken ölümlü oluşu, geri kalanına kılını kıpırdatmaz. Burjuvanın taşı daha çok acıttıysa da, işçi sınıfı iz bırakır. Bu yerinde yeller esen dünyayı döndürenin ne olduğunu bir bulsam hırsına bürünme telaşı, nefes darlığına şapka çıkarır sanki. Bu çoktan solmuş soluk da kimin nesi?

20100729

mutum

MUTUM -
Şeytan seninle uğraşmaya başlayınca, tuhaf bir duygu uyandırıyorsa, yapmak ve yapmamak arasında kararsızsan, ama sonuç olarak yaparsan ve pişman olursan, yanlış bir şey yapmış olursun. Bir şeyi ne kadar çok istiyorsan, istediğin o şey, bir o kadar yanlıştır.

20100728

the home song stories

THE HOME SONG STORIES -
Kaderin sillesini sağlı sollu konukseverliğiyle ağırlayan evin kırık direği; yan yatmış denizde, sekmeden serbest düşen bir taş gibi, dipte kayboluyor. Ardında bıraktığı boşluktan beslenen evin diğerleri, kendi etrafında dönebilen pencerelerden bakıyor hayata. Hayat bir armağan ve hediye vermek, almak kadar güzel değil ki.

20100725

en soap

EN SOAP -
Kalbin arsız istek bölgesine saldırılar başladı. Eli yüzü düzgün silahlarla elinizden geleni yapabilir, bu pürtelaş boşalmadan yara almadan kurtulabilirsiniz. İçi boşaltılmış randımansız birikiminizi elinizin tersiyle itebilir, bir çırpıda ele avuca sığmaz kalbinize yeni bir rota çizebilirsiniz. Tek yapmanız gereken elinizi çabuk tutmak ve sırlara kanmak.

20100723

if i want to whistle i whistle

IF I WANT TO WHISTLE I WHISTLE -
Eli mahkum, hücresine demirli aklın her fikri, parmaklığın arkasında meydan bulmalı. Geçmişini kolaçan eden hafızan, ebedi bir rahatsızlığın irini ve beklenmedik sorunlar için üretilen, sonunu yadırgayan ümitler ise çoktan tükenmek üzere. Elini sıkınca yumruk olması; insanın değil, doğanın suçu. Bütün hesaplar benden ve bütün kahveler çok acı.

20100720

micmacs

MICMACS -
Çocuğunuza, gökkuşağın yağmurla güneşin buluşmasından doğan bir şey olduğunu anlatmaya çalışırken, uyuyakalmanızla rüyaya dalmanız bir oluryosa; sakın güneşin önüne geçip, ıslak sokakları kurutmaya çalışmayın. Rüyalar tersine değil, düpedüz gerçeğin adıdır ve gökkuşağı güneşle yağmura her daim duacıdır.

20100703

de gronne slagtere

DE GRONNE SLAGTERE -
Parlak fayanslar üzerinde ölesiye hayatta kalma mücadelesi.. Salamuraya yatırılmış vitrinde, donuk gövde gösterisine rağbet kapının önündeki kuyruk. Her şeyi anlatmaya gönüllü yamuk duran tabela ve kendini ele veren leziz bir tad. Bileylenen cin fikirlerin doğradığı insanlar, ünlülük sevdası tahtasından üreyen hayvanlarla bir. Aklın kanına girişler için, bilmem ki, şöyle buyurun!

20100702

tarnation

TARNATION -
Bir jonglör gibi en tepede ve şöhretli tanrı. Milyarlarca yumurtayı çeviriyor elleriyle. Elinden kayıp düşenler var arada ve dünyayı boyluyorlar. Elinden geldiği bu, yumurtaya can vermek. Bir jonglör gibi tanrı. En tepede ve şöhretli. Bütün gözler onun üstünde. Bir gün, yumurtası kalmadığında işinden olması en büyük kaygısı. Günlerimiz çürüyor ve kabuğumuzu özlüyoruz gitgide. Bir jonglör gibi tanrı, şöhretli ve en tepede ...

20100701

zmruz oczy

ZMRUZ OCZY -
Dönüşü kapalı yolun gideni, önüne çıkan muallak kasislerden güç alıp cilveleriyle oynaşıyor kaderinin. Kökünde ne varsa öyle şekilleniyor ilerisi kelimelerin ve beklemekten geliyor bekçi. Bu bekleyiş manalı. Öteyi es geçip sonunu kestirmek için kısılan bir çift göz, gerçekle ters düz edilip yalana bulandıktan sonra dünyanın sonuna servis ediliyor. Asıl hayat şimdi başlıyor.